Dizgi yanlışı: Tevrat’ta yazılanların yerine belki de kitabın başkişisinin bana özel itiraf ettiği şeyler geçirilse daha iyi olurdu:
“Ne yazık ki Adem çok aptaldı. Ne yazık ki Havva çok sağırdı. Ne yazık ki Ben amacımı onlara anlatmayı bilemedim.
“Adem’le Havva benim elimle yaptığım ilk insanlardı; tasarım, montaj ve rötuş yönünden birtakım defoları olduğunun farkındayım. Söz dinlemeye hazır değildiler, ne de düşünmeye. Ben desen… her neyse, belki ben de konuşmaya hazır değildim henüz. Adem’le Havva’dan önce kimseyle konuşmamıştım ki! Görkemli laflar etmiştim, ‘Işık olsun!’ gibilerinden, ama hep tek başımaydım. Bu yüzden, o gün, akşam serinliğinde Adem’le Havva’yı karşımda gördüğüm zaman pek de güzel ve sıralı konuştuğumu söyleyemem; pratiğim yoktu.
İlk kapıldığım duygu şaşkınlık oldu. Cennetin orta yerindeki yasak ağacın meyvesini henüz çalmışlardı. Adem, kılıcını teslim etmeye hazırlanan bir general tutumu takınmıştı, Havva ise gözlerini yere dikmişti, karıncaları sayarcasına. Ama ikisi de inanılmaz derece genç ve güzeldiler, ışık saçıyorlardı. Beni şaşırttılar. Onları ben yapmıştım, ama çamurun böylesine ışıyabileceğini bilmiyordum.
Daha sonra, ne yalan söyleyeyim, kıskançlığa kapıldım. Nasıl hiç kimse bana buyruk veremezse ben de başkaldırının vekarına ilişkin hiçbir şey bilmem. İki kişi olmayı gerektiren aşkın gözükaralığını da bilemem ben. İktidarımın kurallarına bağlı kaldım ve onları, insansal tutkular konusunda böyle birden bilgeleşmiş oldukları için kutlama isteğimi bastırdım.
Bunu, aramızdaki yanlış anlama izledi. Benim, ‘kaçış,’ dememi onlar, ‘düşüş,’ anladılar. Günahın, özgün olursa cezalandırılması gerektiğini sanmışlardı. Ben, sevemeyenler günahkardır, demiştim; onlar bunu, sevenler günahkardır, gibi anladılar. Benim, mutluluk çayırları, dememi onlar, keder vadileri, olarak anladılar. Ben acı çekmenin insanlık serüvenine çeşni katan tuz olduğunu söylemiştim, onlar benim onları ölümlü ve biraz da kaçık olmanın debdebesine yazgıladığımı sandılar. Her şeyi ters anladılar. Ve buna inandılar.
Şu son zamanlarda uykusuzluk çeker oldum. Üç beş bin yıldan beri uykuya dalmakta zorluk çekiyorum. Oysa uykuyu severim ben, gerçekten severim, çünkü uyuduğum zaman rüya görürüm, Rüyamda sevdalanır, geçici bir aşkın bir anlık alevinde tutuşurum; gezgin bir oyuncu olurum o zaman, derin sularda avlanan bir balıkçı, bir çingene falcı; yasak ağacın yapraklarını bile yalayıp yutar, yıkılana kadar içip dans ederim.
Uyandığımda yalnızımdır. Oynayacak arkadaş bulamam, çünkü melekler beni pek ciddiye alırlar, arzu edecek kimsem de yoktur. Yıldız yıldız dolaşırken bomboş evrende içim sıkılır. Büyük bir yorgunluğa kapılırım, büyük bir kimsesizliğe. Yalnızım ben, sonsuzluğa kadar yapayalnız.
-Kucaklaşmanın Kitabı by Eduardo GALEANO-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder